-Pirim Hz. Mevlana'ya ithaf olarak yazan ve hazırlayan Işık Sükan-

Beşinci Bölüm

Bu hikaye Mesnevi’nin 815. Beyiti’nden itibaren anlatılıyor.

Birisi ağzını eğerek, sevgili Peygamberimizin adlarından biri ona Ahmet adını alayla anmış ve hemen azı çarpılmış, öyle kalmıştır. Sonra pişman olup, “Ey Muhammed! Affet! Ey Peygamber affet! Sen min ledün ilminden lütuflara mazharsın! Ben bilgisiz olduğum için seninle alay ettim. Alay edilmeye layık olan benim.” dedi. Tanrı bir kişinin perdesini yırtmak isterse onu temiz kişilere tân etmeye meylettirir. Tanrı bir kimsenin ayıbının örtmek isterse, o kimse ayıplı kimselerin ayıbı hakkında, ses çıkaramaz olur. Tanrı yardım etmek isterse, bize yalvarmak ve münacatta bulunmak meylini verir. Onun için ağlayan göz ne mübarektir. O’nun aşkıyla yanıp, kavrulan yürek ne mukaddestir. Her ağlamanın sonu gülmektir. Sonunu gören adam mübarek bir kuldur. Akarsu nerede ise orası yeşerir. Nerede gözyaşı dökülürse, oraya rahmet nasil olur. İnleyen dolap gibi gözü yaşlı ol ki, can meydanında yeşillikler bitsin. Ağlamak istersen, gözyaşı dökenlere acı, merhamete nail olmak istersen, zayıflara merhamet et.

Kûran–ı Kerim ‘in 18. Sûresi olan Kehf Sûresi’nin 65. ve 82. Ayetleri:

Musa Peygamber ile Hızır AS. arasında geçen olay hikâye ediliyor. Musa Peygamber Tanrı’dan kendine bilgi verilmiş olan Hızır’la buluşur. O’nun bilgisini elde etmek ister. Hızır AS. sabredemeyeceğini söyler, O da ısrar eder. Bu durum karşısında kendisi anlatıncaya kadar birşey sormamasını şart koşarak kabul eder.

Kehf Sûresi’nin 65. Ayeti’nde “Ledün” bahsi geçer.

“Musa O’na “Sana öğretilene bana hayra götüren bir bilgi olarak, öğretmen için peşinden gelebilir miyim?” dedi. O da dedi ki: “Doğrusu sen, benim yaptıklarıma asla dayanamazsın. Kavrayamayacağın bir bilgiye nasıl dayanırsın?” O da “İnşallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiçbir işte baş kaldırmayacağım.” dedi. Hızır da “O halde, bana uyacaksan. Ben sana anlatmadıkça herhangibir şey hakkında bana soru sormayacaksın.” dedi. Bunun üzerine kalkıp gittiler. Sonunda bir gemiye bindiklerinde o gemiyi deliverdi. Musa “Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak birşey yaptın.” dedi. Hızır AS. “Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?” demiş. Musa Peygamber Hızır AS.’ye dönüp, “Unuttuğum için bana çıkışma! Gücümün yetmediği şeylerden beni sorumlu tutma.” dedi. Yine gittiler. Sonunda bir erkek çocuğa rastladılar. Hızır onu hemen öldürdü. Musa “Bir cana karşılık olmaksın masum bir cana nasıl kıydın? Doğrusu çok kötü bir şey yaptın. “dedi. Bunun üzerine “Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?” dedi. Musa “Bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! O zaman benim tarafımdan mazur sayılırsın.” dedi. Yine yola koyuldular. Sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı bu ikisini misafir etmedi. İkisi şehrin içinde yıkılmaya yüz tutan bir duvar gördüler. Musa’nın arkadaşı Hızır onu doğrultu verdi. Musa “Dileseydin buna karşı bir ücret alabilirdin.” dedi. Hızır “İşte bu seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor. Dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlayacağım. Gemi denizlerde çalışan birkaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim. Çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı. Oğlana gelince onun anası babası imanlı kimselerdi. Çocuğun onları azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korkmuştum. Rabbimden o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden birini vermesini istedim. Duvarın tamirine gelince. O duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimseydi. Rabbim onların ergenlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmaları istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin iç yüzler budur.” Ey Muhammed! Sana zülkarneyni sorarlar. Onu da size anlatacağım.”

Şimdi buraya kadar olan ayetlerde, ilmi ledün, yani gizli ilim vardır. Gizli ilim Allah ve O’nun seçtiği kimselere nasip olan, Allah'ın merhametinden hasıl olmuş bir ilimdir. İlk defa Hızır AS.’ye verildi. Ondan sonra Hz. İbrahim’e verildi. Şekilde görüldüğü gibi Hz Musa’ya verilmedi. Çünkü O şeriat peygamberlerindendir. Hz. Muhammed ilmi ledün sultanıdır. Çünkü yapılan işlerin altındaki hikmeti sezme ilmi ilmi ledün'dür.


Nuh AS. zamanında Âd kavmini helak eden rüzgarın hikayesini anlatacağız. Mesnevi’nin 855. ve ondan sonraki beyitlerinde yeralan bir hikayedir.

Hut müminlerin bulundukları yerin çevresine bir çizgi çizdi. Rüzgar o araya gelince hafif ve latif bir şekilde esiyordu. Çizgiden dışarda olanların hepsini havada parça parça ediyordu. Şeyban-ı Rai de sürünün etrafında böyle apaçık bir çizgi çekerdi. Cuma günü namaz vakti, Cuma namazına gidince, kurtlar sürüye saldırmasın yağmalamasınlar diye böyle yaparlardı. Hiçbir kurt çizgiden içeri giremezdi. Hiçbir koyun da dışarı çıkamazdı. Tanrı elinin dairesi kurdun hırs yerine set ve mania olmuştur; koyunun hırs yerine de. Böylece ecel rüzgarı da ariflere, gül bahçelerinden esip gelen, rüzgar gibi latif ve hoştur. Ateş İbrahim’e diş geçiremedi. Çünkü Tanrı İbrahim’i seçmişti. O’nu nasıl ısırabilirdi. Deniz dalgası Tanrı fermanıyla koşunca, Musa kavmini kıptilerden (Mısır Halkına kıpti denir) ayırt etti. Yani Musa Kızıl Deniz’den bu tarafa geçerken, arkasından da firavun askerleriyle O’nu kovalıyordu. Ama Musa kavmine geçit veren deniz, firavuna geçit vermedi. Dalgalar onların üstünü örtüp, boğdu. Bu öyküyü herkes bilir. Tanrı fermanı erişince, toprak Karun’u altınları ve tahtıyla taa dibine kadar çekti. Su ve toprak, İsa’nın nefeslerinden gıdalanınca, kol kanat açtı, kuş olup, uçtu. Tanrı’yı tesbih etmen su ile topraktan meydana gelmiş olan, cesedinden çıkan bir buhardan, bir nefesten ibarettir. Fakat, gönül doğruluğu yüzünden cennet kuşu olmuş, oradan oraya uçup gitmiştir. Tur Dağı Musa uğrunda raksa geldi, kamil bir sufi oldu. Noksandan kurtuldu. Dağ aziz bir sufi olursa şaşılacak ne var! Musa’nın cismi de bir kesik parçasından ibaretti.”

Bu hikayeyi anlayabilmek için bazı bilgilere ihtiyacımız var. Mesnevi’nin 755. Beyiti’nde de geçen, 7 yıldızın bulunduğu gök, bir kaptır. Bu surette 7 gök 7 kat var. 7 kat göğü kuşatan gökte sabiteler yani burçlar vardır. Bu göğü de bir kat gök kaplar ki, bu gökte hiçbirşey yoktur. Onun için bu göğe “atlas” denir. Bu suretle 7 kat gök 9 olur. Mesnevi’nin 751. ve 753. Beyitleri’nde bu anlatılıyor.

Kuran-ı Kerim’in 15. Sûresi olan Hicr Sûresi’nin 16. ve 18. Ayetleri’ne bakalım.

“Andolsun ki, gökte burçlar meydana getirdik, onları bakanlar için donattık. Onları kovulmuş her şeytandan koruduk. Fakat kulak hırsızlığı yapan olursa, parlak bir ateş onu kovalar.”

Şimdi burada da gökler yıldızlarla süslenmiştir. Şeytanların göklere çıkması men edilmiştir. Meleklerden haber çalmak üzere göklere çıkmak isteyen şeytanı da , ardından apaçık yakıcı bir ışık (Şahap) gelip, yakar diye haber veriliyor. Şimdi şüphe yok ki, “Kalpler Tanrı'nın iki parmağı arasındadır. Onları dilediği gibi çevirir.” Hadisi vardır. Bu hadis, Feyzel Kadir Hadisi’nin 2. cildinin 379. sayfasında yeralır. “Tanrı halkı karanlıkta yarattı. Sonra onlara nurunu saçtı. Bu nur kime rastladıysa, o bugün doğru yolu bulmuştur. Kime rastlamadıysa doğru yoldan sapmıştır.” Bu da hadislerden biri. “İnsanın alacası içinde hayvanın alacası dışındadır” diye de meşhur bir Türk atasözü vardır.

Şimdi Kuran-ı Kerim’in2. Sûresi olan Bakara Sûresi’nin 138. Ayeti’nde Tanrı boyası, Tanrı’dan daha iyi renk veren boyayan kim var. Biz ona ibadet edenleriz denmektedir.

“Allah’ın verdiği renklere uyun. Rengi Allah’ın renginden daha güzel olan kim var? Biz O’na kulluk edenleriz, dedi.”

Şüphe yok, cehennem olanların hepsinin ulaşacağı yer. Cehennemin 7 kapısı var. Her kısım cehennemlik bir kapıdan girer.

Yine Kuran-ı Kerim’in 15. Sûresi olan Hicr Sûresi’nin 42. ve 43. Ayetler’inde;

“Allah şöyle dedi. “Benim gerekli kıldığım, dosdoğru yol budur. Kullarımın üzerinde senin bir nufusun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır ve cehennem onların hepsinin toplanacağı yerdir.”

Min ledün yani insanın bilmesinin ötesinde Allah’ın rahmetinden verdiği ilimdir. Şamanizmin kutsal adamlarına şaman denir. Şaman kelimesi (Rudengi, Sadi, Selman ve Fırdevsi) de puta tapan manasında kullanılmaktadır. Aslında şaman puta tapan manasına gelmemektedir. Mevlana’da da geçen bu söz Türkçe midir? Yoksa şamanizm ruhanilerine verilen bir ad mıdır? Bunun ayrıca incelenmesi gerekmektedir. Biraz evvel söylediğim gibi hikayedeki Şeyban –ı Raî Cuma namazına giderken, sürünün bu tarafına bir çizgi çiziyor. Koyunların bulunduğu tarafa kurt giremiyor. Entresan olan şey, koyunlar da kurtların olduğu tarafa gidemiyor olmasıdır. Şeyban –ı Raî bu kerameti göstermiş ulu arif ve zaitlerdendi. Gazali Hazretleri İhyael Ulum’da Şafi’nin bu zatın huzurunda mektep çocuğu gibi oturduğunu, söylemiştir. Hatta O’na suallerde bulunduğu söylenir. Bu hali görüp soranlara “O Tanrı bilgisine mazhardır.” dediği bildiriliyor. Cuma namazına giderken güttüğü sürünün etrafına bir çizgi çekermiş. Mevlana’nın anlattığı gibi bu çizgiden dışarı ne koyunlar çıkabilir ne de kurtlar girebilirmiş.
Şeyban–ı Raî Hazretleri Mısır’da vefat etmiş ve İmam-ı Şafi Hazretlerinin yanına gömülmüştür. Abdül Rauf El manevi Kevakip el duriye fiterecim al sadat al safiyye. Kahire 1357 1938. sayfa 123/124 tetkik etme isteyenler bu eserlere bakabilirler.

Yine Abu Nayin el İsrehani’de Hirriye el Evliya Tabakat el Asriyası’nda bu zattan bahsetmektedir.

Musa Peygamber İsrailoğullarını Mısır’dan çıkardıktan sonra Kızıldeniz’e geldi. Musa asası ile denize vurdu. Deniz bölündü. Tam ortadan açılan 12 yoldan İsrailoğulları’nın 12 kabilesi geçti. Firavun askerleri peşine düştü. Denize açılan yollara daldı. Bu sırada deniz Onlar’ın üzerine kapandı ve hepsi öldü. Tevrat’ ta uzun uzun anlatılan bu vaka, Kuran-ı Kerim’in birçok Sûreleri’nde, mesela 20. Sûre olan Tahâ Sûresi 76. ve 77. Ayetleri’nde geçmektedir.

Kuran-ı Kerim’in 26. Sûresi olan Şuarâ Sûresi 63. ve 67. Ayetler’inde;

“Bunun üzerine biz Musa’ya değneğiyle denize vur diye vahy ettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı. Her parçası yüce bir dağ gibiydi. İşte oraya geridekileri de biz yaklaştırdık. Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. Öbürlerini suda boğduk. Burada şüphesiz ders vardır. Ama çoğu inanmamıştır.”

Hikayemizde Karun’dan bahsediliyor. Karun Musa’nın kavmindendir. Bir rivayete göre amcası olan bu zat, çok zenginmiş. Yani Karun Musa kavminden çok zengin bir zattır. Hazinelerinin anahtarlarını 40 pehlivan adam güçlükle taşıyormuş. Böyle olduğu halde zekat vermediğinden, Tanrı hazineleriyle beraber kendisini yere batırmış. Bu şekilde cezalandırmış.

Kuran-ı Kerim’de 28. Sûre olan Kasas Sûresi Ayet 76’dan 82. Ayetler’in sonuna kadar:

“Karun Musa’nın milletindi. Ama onlara karşı azdı. Biz O’na anahtarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazine vermiştik. Milleti O’na “Böbürlenme, Allah şüphesiz ki, böbürlenenleri sevmez. Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu da gözet. Dünyadaki payını da unutma. Allah’ın sana yaptığı iyilik gibi sen de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk isteme. Doğrusu Allah bozguncuları sevmez demişler.” Karun bu servet ancak, ben de mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir. Allah’ın önceleri ondan daha güçlü ve topladığı şey daha fazla olan nice nesilleri yok ettiğini bilmez mi? Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz. Karun ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler, keşke Karun’a verildiği gibi bizim de olsa, doğrusu O büyük bir varlık sahibidir demişlerdir. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, size yazıklar olsun! Allah’ın mükafatı inanıp, yararlı iş isteyenler için daha iyidir. Ona da ancak sabredenler kavuşur demişlerdir. Sonunda O’nu da sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah’a karşı O’na yardım edebilecek kimsesi de yoktu. Kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi. Daha dün O’nun yerinde olmayı dileyenler, demek Allah dilediği kullarının rızkını genişletip, bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lutfetmiş olmasaydı biz de yerin dibine geçerdik. Demek ki, inkarcılar başarıya eremez demeye başladılar.”

82. Ayetin sonuna kadar okuduk. Karun zekat vermediği ve koskoslandığı için bu akibeti buldu. Bu konuyu daha net anlamanız için, bir başka efsaneyi de hatırlamanız icap ediyor.

İsa Peygamber’e Cenab-ı Allah buyurdu: “Bir kara güvercin bir ak güvercin 4 tane güvercin al. Bunları güzelce kes. Tüylerini de yol. Üstüste koy. Hepsini birden yak.” dedi. İsa da bunları yaptı. Sonra “Küllerini havaya savur ve İsm-i Azam-ı söyle!” dedi. Hz. İsa İsmi Azam-ı söyler söylemez, küllerden kuşlar yeniden dirildi. Biri batıya, biri doğuya, biri kuzeye biri de güneye doğru uçtu.

Böyle de bir efsane vardır. Anadan doğma körlerin İsa peygamber gözlerini açıyordu. Alaca (cüzzam)illetine tutulmuş olanları iyileştirdiği hatta ölüyü dirilttiği biliniyordu.

Kuran-ı Kerim’de 5. Sûre olan Maide Sûresi 110. Ayeti:

“Allah “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana verdiğim nimeti an! Seni Ruhul Kudüsle beslemiştim. Beşikte ve yetişkinden insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab-ı Hikmet’i, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştik. Sen iznimle çamurdan kuş yapıyordun. Anadan doğma körü ve alacalıyı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrailoğullarına belgelerle geldiğinde, onları inkar edenler “Bu apaçık büyüdür demişlerdi de ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.”

Burada da çok açık ve seçik bir şekilde Hz. Mevlana’da aynı ayetleri kullanmıştır. Haviye cehennem demektir.

Kuran-ı Kerim’in 101. Sûresi olan Kâria Sûresi’nin 8 ve 11. Ayetler’inde:

“Tartıları hafif gelenler ise, onların yeri bir çukurdur. O çukurun ne olduğunu sen bilir misin? O kızgın bir ateştir.”

“Fakat kimin terazisinde iyilikleri hafif gelirse, yeri haviyedir. Haviyenin ne olduğunu sana kim anlattı? O çok pekçok yakıcı bir ateştir.” denmektedir.

Şimdi erkanı (direkler, esaslar) açıklayalım.

Eskiler maddeyi 4 unsur denen toprak, ateş, su ve havadan meydana gelmiş kabul ederlerdi. Herşeyin aslı olan bu 4 şeye Erkân-ı Erbaa denilir. 4 rükün de derler.

Kuran-ı Kerim’in 35. Sûresi olan Fâtır Sûresi’nin 10. Ayet’inde;

“Kudret isteyen kimse bilsin ki, kudret bütünüyle Allah’ındır. Güzel sözler O’na yükselir. O sözleri de yararlı iş yükseltir. Kötülük yapmak için, düzen kuranlara, onlara çetin azap vardır. İşte bunların kurdukları düzenler boşa çıkar.”

Temiz sözler Tanrı’ya çıkar. İyi işler o güzel sözleri Tanrı’ya yüceltir. Burada temiz sözden murat Tanrı’nın birliğini ve Hz Muhammed’in peygamberliğini ikrar etmektir ki, bu iman olmadıkça iyi işler olarak kabul edilemez. Tabii burada iyi işler sadece bununla kalmıyor. Yani Allah’ın yarattığı güzellikleri, O’nun ilmini, O’nun zerafetini, letafetini, rahman ve rahim olduğunu, güzel isimlerini idrak ederek, O’nu överek, O’nun izzetini anarak, söylenen güzel sözler Tanrı katına ulaşır. Bu Tanrı katına ulaşan güzel sözlerle birlikte insanları da Cenab-ı Allah iyi işlere vesile kılabilir. Şimdi bunun içinde iman gerekir. İman olmadıkça iyi işler de iyi işler olarak kabul edilemez.

   
     
DİNİ BİLGİLER
Pirim Hz. Mevlana'ya ithaf olarak yazan ve hazırlayan Işık Sükan
Dini Bilgiler (1)
Dini Bilgiler (2)
Dini Bilgiler (3)
Dini Bilgiler (4)
Dini Bilgiler (5)
Dini Bilgiler (6)
Dini Bilgiler (7)
Dini Bilgiler (8)
Dini Bilgiler (9)
Dini Bilgiler (10)
Dini Bilgiler (11)
MEVLANA'DAN İNCİLER
Hazırlayan Işık Sükan
Mevlana'dan İnciler(1)
Mevlana'dan İnciler(2)
Mevlana'dan İnciler(3)
Mevlana'dan İnciler(4)
Mevlana'dan İnciler(5)

© 2005 Işık Sükan - Her Hakkı Saklıdır. İzin almadan çoğaltılamaz ve kopyalanamaz.
Bu site bir Bora Döken tasarımıdır.